Liderlik ve Yaratıcılık Üzerine
Çoğunuzun, özellikle de tarih tutkunlarının bildiği gibi, Sir Ernest Shackleton büyük bir kaşifti.
Antarktika’nın dondurucu sularında gemiyi terk etmek zorunda kaldıklarında, kendini ve mürettebatını bir ölüm kalım savaşında buldu.
1914 yılıydı ve Shackleton donmuş kıtayı karadan geçmeyi planlıyordu. Gemi buza saplanıp battığında, mürettebatın 18 ay sürecek hayatta kalma savaşı başlamıştı.
Bir ada buluncaya kadar, yüzen büyük buz parçaları arasında hareket ederek hayatta kalabildiler. Bu adada kamp kurdular. Erzakları azalınca, Shackleton ve mürettebattan birkaç kişi, gemiden kurtardıkları cankurtaran sandallarından birine binerek, bir balina avcılığı istasyonuna varıncaya kadar 1480 kilometrelik cesur bir yolculuk yaptılar. Bir gemiyle geri döndüler ve böylece 27 adam, çetin bir mücadeleden sağ kurtuldu. Onlarınki, inanılmaz bir hikayeydi ve mucizeden farkı yoktu.
Son zamanlarda, hayatta kalma ve dayanıklılık konulu bu dramatik hikayedeki derin dersler üzerine pek çok kitap yazıldı. Şahsen, Shackleton’ın deneyimlerinden, kriz liderliğine ilişkin epey ders alabileceğimizi düşünüyorum; özellikle yaratıcılık anlamında.
Bir kriz anında iki tür insan vardır: donup kalanlar ve odaklananlar. Shackleton ve adamları, gezegenimizin en soğuk yerlerinden birinde mahsur kalmışlardı; ama Shackleton’ın yaratıcılığı asla buz tutmadı. Aksine, mürettebatın kurtuluşu açısından kritikti. Onun yaratıcılığı, yolculukta kendisine büyük güven duyan mürettebatın hayatını kurtarmak konusunda kilit değerdeydi.
Shackleton’ın yaşadıklarını incelerken, kriz anında yaratıcı bir lider olabilmeye yönelik üç ilkeyi hatırladım:
1. Yaratıcı faaliyet, yaratma yeteneğini artırıyor.
Yaratıcılıkta aktifleştikçe, yaratma yeteneğiniz de güçleniyor. Pek çok insan, yaratma yeteneği olsun ister; ama o güne kadar hiçbir yaratıcı faaliyette bulunmamıştır. Donduğumuzda, artık yaratamayız.
Shackleton, kendisi ve mürettebatı için “rutin” yaratıcılığı uyguladı. Dolayısıyla, sorunlar ortaya çıktığında, o ve ekibi, yaratıcı çözümler bulma yetilerinden asla vazgeçmediler.
Yaratıcılık, bir kas gibi düşünülebilir: Onu ne kadar çok kullanırsanız, o da o kadar çok güçlenir.
2. Kurallar kitabı, artık yönetmiyor.
Herkes size kurallar kitabını vermek istiyor.
David Kelley, “Büyük şirketlerde, Eğitim kurumlarında öğrendiğim en önemli şey, herkesin kurallara uymak zorunda olduğu bir ortamda yaratıcılığın boğulduğudur,” derken haklıydı.
Ve Thomas Edison, belki de gelmiş geçmiş en büyük mucit, laboratuvarını ziyaret eden herkese şunu söylüyordu: “Burada kural falan yoktur! Hepimiz birşey başarmaya çalışıyoruz.”
Yapı ve kurallar, bize iyi hizmet eder; ama aşırı kuralcılık, yaratıcı ruhumuzu boğarak öldürebilir. Shackleton’ın “kurallara” riayet ettiğini hayal edin. Hikayenin sonu mutlaka çok farklı olurdu.
Hayat öyle basite alınacak bir oyun değildi. Oyunun kurallarını bilmek ve ona göre oynamak gerekiyordu. Ama çoğu zaman oyunun kurallarını bilmek yetmiyordu.
Çok daha önemli olan başka bir şey vardı.: KENDİNİ BİLMEK …
3. Yaratıcılık, yolunu bulur.
Kendinizi aynı durumda sıkışıp kalmış olarak hayal edin. İlk iki seçeneğe bakıp bunların gerçek anlamda birer seçenek olmadığına hükmetmek ve ölmeyi beklemek çok kolay olurdu.
Aksine, Shackleton yaratıcı olmayı tercih etti. Görünürde imkansız olan şeyleri düşünmeye başladı. İmkansız olsun olmasın, bütün seçenekleri düşünmekten başka seçeneği yoktu; çünkü bu, bir ölüm kalım meselesiydi. İş yaşamında çoğu zaman ölüm kalım meseleleriyle karşılaşmıyoruz ve dolayısıyla, bizim için bir yol bulmasına izin verecek kadar yaratıcılığın peşinden gitmiyoruz.
Peter Drucker, bir keresinde, geleceği tahmin etmenin en iyi yolunun onu yaratmak olduğunu söylemişti. Daha önce düşünmediğimiz biçimlerde düşünmeye başlayabilirsek, işleri yapmak için yeni yollar hayal edebilirsek, Shackleton ve adamları gibi, arzu ettiğimiz geleceği yaratabiliriz.
Çağımızın hızlı ve rekabetçi pazarında insanlar için çok az kaynak, yaratıcılıktan daha fazla değer taşır. Bu durum, özellikle bir kriz anında geçerlidir. Gerçek liderliğin yükseldiği ya da düştüğü an budur. Ne yazık ki yaratıcılık, çoğu zaman kendini acil durumlar tarafından yutulmuş olarak bulur. Çevrenizdeki kutu çökerken, kim kutunun dışına çıkıp düşünmek için vakit bulmuştur?
Ama Shackleton, sorunların ötesine geçerek büyük resmi görebilmiştir. Antarktika’nın keskin soğuğunda ve yalnızlığında, hata payının çok az olduğu bir ortamda, kendisinin ve mürettebatın hayatta kalabilmesi ve bir ekip olarak hareket edebilmesi için, yaratıcılığın ne kadar önemli olduğunu anlamıştır.
Yaratıcılık, onun hayatında yalnızca bir yeti değildi; aynı zamanda, hayatta karşılaşılan engellere çözüm bulabilmeyi sağlayan bir tavırdı. Başkalarının donacağı -hem düz anlamıyla, hem de mecazi anlamda- yerde, Shackleton krizi atlatmak için yaratıcı çözümlere odaklandı.
Öyleyse, yaratıcılığınızı kullanarak onu güçlendirin. “Kurallar kitabı”nı bir kenara atın ve yaratıcılığın, size de bir yol bulmada yardımcı olmasına izin verin.
John Maxwell
Kim bildi ef’âlini; Anda gördü zatını
Ol bildi sıfâtını; Sen seni bil, sen seni!
Bayram özünü bildi; Bulan ol kendi oldu,
Bileni anda buldu; Sen seni bil, sen seni!
Anı gören zatındır; Sen seni bil, sen seni!
Nura müstağrak oldu; Sen seni bil, sen seni!
Can içre ara canı; Sen seni bil, sen seni!
Görünen sıfatındır; Gâyri ne hâcetindir?
Kim ki hayrete vardı; Tevhîdi zâtı buldu;
Bilmek istersen seni; Geç canından bul anı;
Hacı Bayram-ı Veli