Atlas Çoktan Vaz mı Geçti?
Ayn Rand’ın 1957 yılında yayınlanmış Atlas Vazgeçti adlı romanı yıllardır felsefi bir manifesto olarak tartışılıyor. Kimine göre bireycilik övgüsü, kimine göre kapitalizmin kutsal kitabı. Ama bütün bu tartışmaların ötesinde, romanın bugünün iş dünyasıyla çarpıcı bir benzerliği var. Hem de bir değil birkaç farklı açıdan.
Romanın iddiası günümüzde hâlâ rahatsız edici derecede gerçek:
Üreten ve sistemin yükünü taşıyanlar yeterince takdir edilmiyor.
İtiraf edeyim, kitabı okuyalı uzun zaman oldu, yanlış ya da eksik hatırladığım kısımlar olabilir.
Fakat, iş dünyasına ve çevremde olanlara baktıkça korkutucu benzerlikleri görüyorum.
Kim bilir belki de sadece yaşlanıyorum.
Her neyse, şimdi hazırsanız zehri size de veriyorum.
Atlas Neden Vazgeçti?
Hikâye, ekonomik olarak çöküşün eşiğinde bir Amerika’da geçiyor. Demiryolları dağılmış, endüstri durma noktasında, devlet ise üretken insanlardan daha fazla yük talep ediyor.
Bu hengâmeye rağmen ülkeyi ayakta tutan birkaç kişi var: Dagny Taggart ve Hank Rearden.
Onlar çalışıyor, üretiyor, riske giriyor.
Ama bir gün üretken insanların kaybolmaya başladığı fark ediliyor.
Bir yönetici yok oluyor.
Bir mucit ortadan kayboluyor.
Bir bilim insanı işini bırakıyor.
Ve herkes aynı soruyu soruyor:
“Kim bu John Galt?”
Nihayetinde anlaşılıyor ki bu kayboluş bir protesto.
Dünyayı sırtında taşıyan Atlas’lar artık devam etmek istemiyor.
Onlar olmadan sistem yavaş yavaş çöküyor.
Şimdi gelelim asıl meseleye:
Bu, tam olarak bugün iş hayatında yaşadığımız bir şey değil mi?

Modern Atlaslar Tükeniyor
1. Sessiz Grev (Quiet Quitting):
Kitapta üretken insanlar işi tamamen bırakır.
Bugün bizde daha kibar bir versiyonu var: sessiz grev.
Kimse işi bırakmıyor, ama kendini de paralamıyor.
Yeteri kadar yapıyor, üzerine çıkmıyor.
Bu tesadüf değil. Bu bir gösterge.
İnsanlar artık adaletsiz yükü taşımak istemiyor.
2. Atlas Hep Aynı Kişi mi?
Her şirkette işleri toparlayan birkaç kişi vardır.
Her krizi çözen, her sunumu yetiştiren, herkesin arkasını toplayan...
[Hemen aklınıza çevrenizden bir isim geldi değil mi?]
Bu insanlar hem kurumu ayakta tutuyor hem de paradoksal bir şekilde en çok eleştiriyi onlar alıyor.
Tıpkı Dagny Taggart gibi.
Takdiri ise ağzı en çok laf yapan alıyor.
Bu sürdürülebilir mi?
Elbette hayır.
3. Gelişimin Gerçek Düşmanı:
Rearden’ın çeliği, yenilikçiliğin ne kadar kırılgan olduğunu anlatır.
Bugün de durum aynı.
İnovasyonu rakipler değil, kurum içindeki anlamsız süreçler öldürüyor.
Bunun öyle örneklerini gördüm ki, koskoca şirketler rakiplerinin yapabileceğinin birkaç mislini bir toplantı sonrası kendi kendilerine yapabiliyorlar.
Kısaca, fikir üretmek kolay; onu komite-komite, toplantı-toplantı işkence edip öldürmek daha kolay.
4. Burnout - Tükeniş:
Herkes tükenmişlik sendromunu bireysel bir sorun gibi anlatıyor.
Aslında kolektif bir sonuç.
Elbirliği ile körüklenen, altına odun atılan bir süreç...
Sistemin üretken insanlara sürekli yük bindirip sorunu gözardı etmesi...
İşte asıl problem bu.
Bu arada yanlış anlaşılmasın, Atlas, yorulduğu için değil, adaletsizliğe karşı çıkmak için vazgeçti.
Aslında çok daha fazlasını yapmaya gönüllüydü.
Peki Roman Bugün Kimi Haklı Çıkarıyor?
Şirketlerin büyük kısmı hâlâ kafasını kuma gömüyor:
"Daha fazla sorumluluk verelim, biraz zam ile gönlünü alırız."
"Sunumu o hazırlasın, ben daha iyi sunarım."
"Bu raporu bitirsin, sonra da sırada şu var."
"Eğer giderse, aynı işi yapacak kapıda bekleyen binlercesi var."
İşte Atlas Vazgeçti rahatsız edici bir soru soruyor:
"Peki ya bir gün gerçekten vazgeçerlerse?"
Bu soru sadece kitap için değil, bugünün iş dünyası için de patlamaya hazır bir saatli bomba.
Çünkü yetenekli insanların sessizce geri çekildiği, enerjisini azaltmaya başladığı ve daha az sahiplenmeye yöneldiği bir dönemden geçiyoruz.
İş dünyası belki de ilk kez böylesine büyük bir "görünmeyen grev" yaşıyor.
Asıl işi yapanlar, kirayı ve faturaları ödemekte zorlanıyor.
Ev, araba almaları hayal oldu.
Roman Bugünün Liderlerine Şunu Söylüyor
Büyük iddia:
"Üretken insanlar, sandığınızdan daha güçlü."
Onlar olmazsa işler durur.
Onlar olmazsa gelişim olmaz.
Onlar olmazsa bilim, uluslar, şirketler ilerlemez.
Onlar olmazsa DÜNYA DÖNMEZ.
Bu insanlara her geçen gün yeni yük mü bindiriyoruz, yoksa onlara gelişim için alan mı açıyoruz?
Onların beklediği tek şey: adalet.
Her anlamda.
Atlas’ın Vazgeçmesi Bir Felaket mi?
Ayn Rand’ın 1200 sayfalık romanı uç bir örnek sunuyor, evet.
Ama bugünün kurumsal dünyasına tuttuğu ayna inanılmaz net:
İş hayatı, adalet olmazsa çökmeye mahkumdur.
Bu yazıyı okurken "Aaa tam böyle birini tanıyorum" diye geçirdiyseniz, bir zamanlar dünyayı sırtında taşırken, şimdilerde küsmüş biri.
(Bu yazıyı buraya kadar okumuşsanız, büyük ihtimalle o kişi sizsiniz. Öyle ise bir ses verin)
Sorun o kişide (sizde) değil.
Sistem, Atlas’lara hem yük bindirip hem takdir etmeyerek kendi sonunu hazırlıyor.
Büyük bir hızla...
Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu düzen sizce değişmeli mi? Değişebilir mi?
Bir umut var mı?
Yoksa Ayn Rand’ın dünyası gereksiz bir abartı mı?