Düşecekseniz Öne Doğru Düşün...
Böylece ayağa kalktığınızda ilerlermiş olursunuz.
Başarı düz bir yol değil, inişler çıkışlar var. Başarıya giden yol, sabır ve azim gerektiriyor. Bu yolda karşınıza çıkacak engeller ve zorluklar, sizi yıldırmamalı. Her düşüş, aslında yeni bir öğrenme fırsatıdır. Önemli olan, düştüğünüzde tekrar ayağa kalkmak ve yolunuza devam etmektir.
Bu sözlerle zaten daha önce binlerce defa karşılaşmışsınızdır. O yüzden bugünkü yazımızın bambaşka bir odağı var. Madem düşmek paketin içinde geliyor, ve hayatın olmazsa olmaz parçası, bu düşüşü daha kontrollü bir şekilde yapmakla alakalı konumuz.
Düşeceksek, öne doğru düşelim ki, kalkınca bir miktar daha ilerlemiş olalım.
Düşeceksek, hızla koşmaya başlamadan düşelim ki, yara bere daha az olsun.
Düşeceksek, yavaş düşelim ki kalkması kolay olsun.
Düşeceksek, yolun başında düşelim ki, yol yanlışsa zaman kaybetmeden değiştirelim.
Düşeceksek, mümkünse uçurumdan aşağı yuvarlanmadan, düz yolda düşelim.
"Girişimcilik Ne Değildir?" başlıklı makalemizde aslında bundan çok kısa bahsetmiştik. "Girişimcilik, her şeyin net ve şeffaf olduğu bir ortam kesinlikle değildir." demiştik. "Başarılı girişimciler, yeni stratejilere büyük riskler alıp balıklama atlayanlar değil, o stratejileri test etmenin hızlı ve az masraflı yolunu bulanlardır." diye devam etmiştik. Şimdi dilerseniz biraz daha açalım.
Başarısızlık Gerçekten Kaçınılmaz mı?
Kısa cevap: Evet. Uzun cevap: Kesinlikle evet. İstatistikler öyle gösteriyor. Yeni kurulan işletmelerin %90'ı 5 yıl içinde yok oluyor. Üstelik sadece ülkemizde değil, tüm dünyada aynı şekilde. Matematiğe ve istatistiğe karşı gelemeyeceğimize göre de kabul etmekten başka çare kalmıyor gibi.
Başarısızlığı engellemenin bir formulü olsaydı, daha önce başarılı olmuş şirketlerin başarısızlığa uğramamasını beklerdik. Ama öyle de olmuyor, Google, Microsoft, Apple milyonlar yatırıp yine de başarısız olabiliyorlar. Doğru araçlara ve sınırsız olanaklara sahip olmak da başarılı yapmıyor.
Google da mı başarısız oluyor? Yok canım adamlar ne yapsa kaliteli yapıyorlar diye düşünüyorsanız, kaliteli yaptıkları konusunda size katılırım. Ama demek ki işini doğru ve kaliteli yapmak da başarısızlığı engellemiyor. İnanmıyorsanız sayısız başarısızlıklarını görmek için Google mezarlığı listesine bir göz atın. Şurada da Microsoft mezarlığı var.
Oturup Ağlayalım O Zaman
Eee benim ne milyar dolarlık şirketler gibi harcayabilecek milyonlarım, ne de fütursuzca adayabileceğim aylarım, yıllarım var. Ne yapalım o zaman? Oturup ağlayalım mı? Yoksa hiç riske girmeyelim, kendi yağımızla kavrulalım mı dersiniz? Günümüz koşullarında hiç risk almamak da büyük risk. Yerinde saymak diye bir seçenek yok artık, durdukça hızla geriye gidiyoruz.
Arkadaş içimizi kararttın, ne diye bu kadar başarısızlıktan bahsettin diyorsanız, ve buraya kadar da okumuşsanız, ben amacıma ulaşmışım demektir. Biraz daha sabır, ana konuya geliyorum.
Bu arada, eğer buraya kadar sabırla okumuşsanız ve hala eposta bültenimize abone değilseniz. Hemen oluverin, sonra pişman olursunuz, benden söylemesi.
Evet, nerede kalmıştık? Başarı, bir başarısızlıktan diğerine koşarken hayatta kalma sanatıdır. Sanatın incelikleri de hayatta kalırken en az hasarla devam edebilmekte yatıyor.
Oz Büyücüsü Deneyi
Başarılı girişimcilerin sırrı, farklı stratejileri hızlı ve az masrafla test etmektir demiştik. Peki nasıl olacak bu? İsmini Frank Baum'un ünlü romanından alan Oz Büyücüsü yöntemi ile, yapıyormuş gibi görünerek.
Romanda sıradan bir adam, bir perdenin arkasında saklanarak, bir büyücüymüş izlenimi veriyor. Bu yöntem, çoğunlukla yazılım alanında kullanılsa da hayatın her alanına uygulanabilir aslında. En basit tanımıyla, bir ürünü, hizmeti ya da ürünün özelliğini varmış gibi göstermek, bu sayede de pazarda bir karşılığı var mı sorusunu az çabayla yanıtlamaya çalışmak demek.
Pazar araştırması yapmanın başka yolları da var tabii, mesela anket yapmak gibi. Ama insanlar elini taşın altına koymadığında faklı davranabiliyorlar. Ağzımızı açmak, cüzdanımızı açmaktan daha kolay olduğundan olabilir.
Bu kadar teorik bilgiden sonra örneklere geçelim.
IBM ve Sesi Metne Dönüştürme
1980'li yıllarda kişisel bilgisayarlar yavaş yavaş ortaya çıkmaktaydı. Yaygınlaşmasının önünde görülen bir problem vardı. Klavye kullanmak. Şimdi o günler çok uzak geliyor, klavyeler biz uzvumuz haline geldi. Ama o zamanlar, klavyeyi kullanabilmek büyük bir beceriydi ve yazılım ile uğraşanlar, asistanlar ya da dizgi konusunda çalışanlar hariç kimsede yoktu.
Bu problem için IBM müthiş bir çözüm buldu: sesle komut vermek, sesi metne dönüştürmek. Çözüm harika ama uygulaması kolay değil, yıllarca Ar-Ge lazım, milyonlar harcamak lazım. Duyan herkese güzel gelir fikir ama yine de bir soru işareti vardır zihinlerde.
İşte o soru işaretini gidermek için daha müthiş ve zekice bir yol bulunur. Bir Oz Büyücüsü Deneyi. Denek bir odaya koyulur, karşısında koskaca bir IBM PC. Eline bir mikrofon verilir, sen konuş, söylediklerin bir bir ekrana gelecek denir. Gerçekten de öyle olur. Ama küçük bir detayla. Arka odada konuşulanları dinleyen ve klavye ile hızlıca yazan biri vardır. Böylece metne dönüştürme özelliği aylar yıllar harcamadan, milyonları ortaya dökmeden test edilmiş olur.
Bilgisayara yazılacak bazı şeylerin öyle ulu orta konuşulamayacak konular olduğu görülünce proje rafa kaldırılır. Uzun lafın kısası, IBM'in bu özelliği yapamayacağından değil, ama onca yatırımın işe yapayıp yaramayacağı, kestirmeden ve ucuz bir şekilde test edilmiş olur.
Bize Yalan mı Söylediler?
Bu yöntemi kullanarak hızlıca sonuç elde eden başkaları da var. Mesela Amazon Go'yu duymuşsunuzdur, Amazon'un kasiyer olmadan çalışan süpermarketleri. Teknoloji otomatik olsa da, işin arkasında Hindistan'da 1.000 kişilik bir kontrol ekibi olduğu söylentileri çıkmıştı. Yine soru aynı, yapamayacaklarından değil, acaba onca yatırım yapmaya değer mi?
Katıldığım bir seminerde Amerikalı bir sigorta şirketinin de çok akıllıca bunu uyguladığını dinlemiştim. Şirketin adını hatırlamıyorum maalesef ama yaptıkları zihnime kazınmıştı. İnternet üzerinden sigorta satılır mı diye düşünen bir girişimci, bunu ilk elden kontrol etmeye karar verir. Hızlıca bir web sitesi yapar, sitede sadece bir form vardır, reklamlar verir. Elde ettiği sonuç, paha biçilemezdir. 1-2 gün içinde internetten sigorta yaptırmaya niyetli, para vermeye de hazır birçok kişi olduğu kanıtlanır.
Bir örnek de ülkemizden, Yemeksepeti'nin ilk zamanlarında Nevzat Aydın, gelen siparişleri bizzat restoranlara faks ile iletiyormuş. Belki de yürümeyek iş için o esnada yatırım yapmaya ne gerek var.
Başka bir örnek daha ülkemizden, ama bu sefer kötü niyetli. Jet Fadıl'ı hatırlayanlar vardır. Hatta adam bu işin üstadı desek yeridir. Olmayan arabayı satmak mı dersin, hiç ortada eseri olmayan otele ortak toplamak mı. Niyet kötü olsa da, yöntem süper. Bir otomobil fiması ile anlaş, üzerine kendi markanı yapıştır, sonra pamuk eller cebe, almak isteyenlerden peşinatları topla. Aaa Tesla da aynını yapmadı mı, dediğinizi duyar gibiyim.
İyi de Benim Ne İşime Yarayacak?
Gelelim faulyenin faydalarına. Amacımız, başarısızlık safhalarını hızlıca, vakit ve nakit kaybetmeden aşmak. Sadece iş ve girişimcilik konusunda da değil hayatın her alanında kullanabilirsiniz bu yöntemi.
Mesela yurt dışına taşınmak istiyorsun ama hangi ülke, şehir karar veremiyorsan, ya da oralarda yapabilir miyim bilmiyorum diyorsan. Tası tarağı toplayıp gitmeden önce, kısa bir süreliğine deneyimleyebilirsin. Airbnb'den bir ev tutup, markete gidip, otobüse metroya binip nispeten az masrafla kafandaki soru işaretlerini giderebilirsin. Yine bir masrafı var tabii ama taşınıp sonra yanlış fikir olduğunu görmekle karşılaştırılamaz.
Havuzlu bir evim olsa, şöyle kenarında ayaklarımı uzatıp kitabımı okusam diye hayal ediyorsan. O evi kısa süreliğine bir kirala, havuzun bakımıyla, temizliğiyle bir ilgilen bakalım.
Bizim mahallede bir suşici olsa ne iş yapar biliyor musun, paraya para demez, diyorsan, hızlıca teyit edebilirsin. Birkaç broşür bas, birkaç apartmana dağıt. Gelen aramalara göre, yatırım yapmaya değer mi değmez mi karar ver.
Şöyle bir mobil uygulama olsa ya da böyle bir web sitesi olsa ne güzel olurdu diyorsan. Çok az bir masrafla, yazılım bilmeye de gerek kalmadan denemenin yolları var. Sııfır-kod ya da az-kodla bunların prototipi yapılabilen araçlar var artık.
Sonuç
İnsanın kafasında yaptıklarından çok, yapmadıkları ya da yapamadıkları dolanır durur. Gelişen ve daha da önemlisi demokratikleşen ve herkese ulaşılabilir hale gelen teknoloji sayesinde, fikirlerin çalışıp çalışmayacağını öğrenmek çok kolaylaştı.
Kim bilir o aklındaki proje belki de seni gerçekten milyoner yapacak. Öğrenmenin ucuz ve hızlı bir yolunu bul o zaman. Hadi!.. Kutunun dışında düşün, harekete geç. Biz de senin başarını sayfa sayfa yazalım burada.