İşler Geçici, Bağlar Kalıcı: Kaos Ortamında İnsan Kalabilmek
Sabah alarm çalıyor. Gözünü aralıyorsun. Ertele. Alarm tekrar çalıyor. İçinden bir ses "bugün iptal olsa ya" diyor. Ama kalkıyorsun. Çünkü maaş, çünkü sorumluluk, çünkü eee işte hayat...
Ofise varıyorsun. Mail patlaması, yöneticinin asık suratı, projelerin saçma sapan aciliyeti, dünkü öncelikler bugün yine değişmiş. Ofiste yüzler asık, herkes suskun ve telaşlı. Biraz dikkatli bakınca anlıyorsun: bu işyeri toksik.
Peki böyle bir ortamda nasıl insan kalınır?
Nasıl hem profesyonel olunur hem de gün kazasız belasız, çıldırmadan tamamlanabilir?
Cevap: ikili ilişkiler.
İkili İlişkiler Neden Hayati?
Çünkü kurallar çiğnenir, sistemler çöker, yöneticiler değişir, istifalar, işten çıkarmalar olur. Ama insani bağlar bir kere kuruldu mu kolay kolay yıkılmaz.
Kurumsal krizler gelir geçer. Ancak senin "bugün sanki biraz endişeli görünüyorsun, iyi misin?" diye sorman, onun gününü aydınlatabilir. Belki de hayatını.
Toksik ortamlarda herkes yalnızlaşmaya eğimlidir. Böyle ortamlarda otomatik olarak kendimizi koruma moduna geçeriz. Ama ne tezatdır ki, o mod, insanı daha da kırılgan yapar.
İşte bu yüzden ilişkiler altın değerindedir. Çünkü:
- Duygusal tampon sağlar: Gün içinde yaşadığın saçmalıkları anlatacak birini bulmak bile hafifletir. Sırtını güvenle dayayabileceğin biri, o paha biçilemez.
- Güven ortamı yaratır: Herkesin birbirine şüpheyle baktığı yerde, bir-iki sağlam bağ seni dengede tutar. Sen ortamda yokken hakkını savunabilecek biri işleri kökünden değiştirir.
- Birlik hissi kazandırır: Yalnız olmadığını bilmek, psikolojik dayanıklılığın temelidir.
Küçük Hareketler, Büyük Etkiler
Bu bağları oluşturmak için büyük çabalara gerek yok. Küçük ama samimi hareketler yeterli:
- "Kahve alıyorum, sen ister misin? Sade seviyordun, değil mi?"
- "Toplantıda seni çok sıkıştırdılar, iyi misin?"
- "Sunumuna bayıldım, çok netti."
- "Geçen gün çocuğunu doktora götürmek için izin almıştın. Daha iyidir umarm."
Bunlar sadece cümle değil. Bunlar, bir başka çalışana seni görüyorum ve yanındayım demenin farklı yolları.
Ve görünmek, anlaşılmak, ofis hayatında çok az şeyin başarabildiği kadar iyileştirici bir şeydir.
Peki Uzaktan Çalışma?
Zoom toplantıları.
Slack mesajları.
Kameralar genelde kapalı, mikrofon hep "gürültülü ortamdayım" modunda.
Uzaktan çalışmak; pijamayla çalışmanın keyfini, insan temasının eksikliğiyle ödüyor.
Ofiste birinin göz ucuyla seni fark etmesi kolaydır. Ama dijital ortamda "fark edilmek" için durum ikonunun yeşil yanması yetmiyor.
İşler daha verimli, dikkat dağınıklığın daha az olsa da duygusal bağ kurmak ekstra mesai gerektiriyor. Çünkü:
- Tesadüfi karşılaşmalar yok. Mutfakta çay alırken sohbet etmek, "bugün çok sessizsin" demek yok.
- Sessizlik varsayımı artıyor. Kimse sana "iyi misin?" demezse, kötü olduğunu kimse fark etmez.
- Mesajlar soğuk kalabiliyor. Yazılan her şey daha resmi, daha mesafeli. Oysa bazen bir bakış, bir el hareketi her şeyi anlatırdı. Hatta çoğu zaman yanlış bile anlaşılabiliyor. İyi niyetlerle eklediğiniz bir emoji bambaşka anlamlara gidebiliyor.
Ama bu imkansız demek değil. Sadece daha bilinçli ve niyetli olmak gerekiyor.
Bazen toplantının başında "neler yapıyorsun bu aralar?" demek bile yeter.
Birinin doğum gününü hatırlamak, kamera açmaya cesaret etmek, sesli arayıp gerçekten nasılsın diye sormak.
Bunlar uzaktan bağ kurmanın küçük ama güçlü yolları.
Kısacası:
Uzak olmak, kopmak anlamına gelmez.
İletişim kurmak için fiziksel mesafe değil, niyet önemlidir.
Profesyonel Görünmekle Robotlaşmak Arasındaki Fark
Evet, profesyonel olmak önemli. Soğukkanlılık, görev bilinci, kriz anında sakin kalmak.
Ama bazen bu profesyonellik maskesi o kadar kalınlaşıyor ki, altındaki insanı unutuyoruz.
Göz göze gelmek yerine ekranlara bakıyoruz.
"Geçmiş olsun" demek yerine "iletiyorum" yazıyoruz.
Ağlayacak bir omuz vermek yerine, bir üzgün emoji ekleyiveriyoruz.
Halbuki profesyonel olmak, duygusuz olmak değildir.
Kendini korurken başkalarını da gözetebilmektir.
Yan Masadakiyle Başla
Şirket kültürünü bir gecede değiştiremezsin. O kültür bazen o kadar yozlaşmıştır ki, dokunmak bile zordur. Patronu ikna edemezsin. Dedikodulara engel olamazsın. Ama yan masandakiyle ilişki kurabilirsin. Ve adım adım geliştirebilirsin.
Birlikte güldüğün bir an, günün en iyi dakikası olabilir.
Beraber dertlendiğin biri, yılın en değerli kişisi haline gelebilir.
Ofis seni yutmaya çalışırken, insan ilişkileri sana oksijen sağlar.
İnsan Kalabilmek
Toksik bir iş ortamı, profesyonel maskelerle doludur. Ama sen insan kalmaya çalış. Çünkü insanlık bulaşıcıdır. Hem de nasıl? Virüsten, bakteriden bile daha bulaşıcı.
Bir gülümseme, bir omuz verme, bir hal hatır sorma. Bunlar küçük görünse de devasa dağlara uzun tüneller açarlar.
İşin içinden çıkamadığına şöyle düşün:
İşler geçici, bağlar kalıcıdır.
Ve belki de bu bağlar sayesinde, o kaosun ortasında kendine bir "sığınak" bulursun.
Kaostan ittifaklar ile güçlü çıkarsın.
İnsanlığını yitirmeden, işini yapmanın elbette bir yolu vardır, sadece aramak gerek.
Yeter ki o yolu birlikte yürümeyi seç.